İletİşİm Problemlerİ
Günümüzde iletişim araçları en yüksek düzeyde, hayatımızı kolaylaştırmasına rağmen, iletişim kurma becerilerimiz bir o kadar zorlaşmış durumda. Bu durumda, iletişim kurmanın, iletişim araçlarının çokluğu ve kalitesi ile alakalı bir durum olmadığını gözlemleyebiliyoruz. Bana göre iletişim kurabilme becerisi daha çok duygusal zeka gerektiren bir iştir. Duygusal zeka nedir? Duygusal zeka insanın kendini tanıması, duygularını kontrol edebilmesi, kendi hedeflerini belirleyebilmesi, başkalarının duygularını paylaşabilmesi, toplumsal etkinliğe ulaşabilmesi, kişiler arasındaki çatışmaları çözebilmesi ve empati kurabilme gücüdür. Bu tanımdan bakıldığında iletişim için gerekli tüm nedenler duygusal zeka içinde gizlidir. Duygusal zekanız yetersiz ise, sizin elinize telepati gücünü verseler bile yine iletişim kuramazsınız. Zihinsel zekanız olan IQ nuz çok yüksek değerlerde olsa bile duygusal zekanız gelişmemişse, sizden daha az IQ zekasına sahip olan insanların ulaştıkları başarı ve mutluluk düzeyine ulaşamazsınız. Örneğin, IQ'nuz yüksek olduğu için bir şirkette üst düzey görevlerde bulunabilirsiniz. Ama duygusal zekanız gelişmemiş ise, insan etkileşimlerinde başarısız duruma düşersiniz. Sizden daha az IQ düzeyine sahip olan fakat duygusal zekaya sahip olan sizden daha az mevkiye sahip bir insan bile insanlarla etkileşimlerinde daha başarılı sonuçlar alabilir.
Şimdi sizinle duygusal zekanın eksikliğinden doğabilecek örneklerden bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum.
Bir adam, mağazaya alışveriş yapmak için girer ve tezgahtar kıza "Rica etsem şu ürüne bakabilir miyim?" der ve daha sonra da "Kusura bakmayın bir de şuna bakabilir miyim?" der. En son olarakta "Sizi yoruyorum ama bir de şuna bakmak istiyorum" diyerek o ürünü de inceler. Daha sonra istediğini bulamayınca "İyi günler" diyerek mağazadan ayrılır. Bu adamın, tezgahtar kızla iletişimi gayet kibar, saygılı ve başarılıdır. Aynı adam eve geldiğinde ve kapıyı çaldığında, kapının biraz geç açılması karşısında öfkeden kudurup "Neden kapıyı geç açıyorsunuz, ulan?" diye bağırabilir ve içeride ağlayan çocukları görünce hanımına kızıp, "Sustur ulan bu veletleri" diye kabaca bir hitapta bulunabilir. Acaba az önce kapıdan giren kişi gerçekten o magazada alışveriş yapan adam mıydı? Nasıl bu denli büyük bir değişime uğramıştı? Hayatta önem verdiği kişileri sıralamaya kalktığında belki de bir daha hiç görmeyeceği tezgahtar kız ailesindeki, hanımından ve çocuklarından nasıl daha büyük bir öneme sahip olabilirdi? Aslına bakarsanız tezgahtar kızı bir daha hiç görmeyecekti ama ailesi ile birlikte bir ömür birlikte olacaktı. Biz iletişimlerde önceliğimizi kime vermemiz gerektiği konusunda biraz daha düşünmemiz gerekiyor.
Bir gün seminerde, insanlara birbirleri ile ikişerli gruplar hakinde eşleşmelerini söyledim. Herkes yanındaki kişi ile eşleşti. Bu eşlerden birinin elini yumruk yapmasını, diğerinin ise bu yumruğu açması gerektiğini anlattım. Süre bir dakikaydı. Bu süre başladığında ortalıkta gürültüler koptu. Eşlerinin elini açmak için tüm gücünü kullanan insanlar ve karşılarında o eli açmama pahasına direnen ve karşı koyan insanlar. Süre bittiğinde sordum. Kaç kişi eşinin elini açtı? Ancak bir kaç kişi bunu başarabilmişti. Gururla ellerini kaldırdılar. İşte tam bu noktada bu yapılan deneyin, ne manaya geldiğini merak edercesine benden bir açıklama bekleyen insanların gözlerine gülümsedim ve şu soruyu sordum. "Peki, kaç kişi eşine dönerek, rica etsem benim için elinizi açar mısınız?" diyerek elini açtırdı. Hiç kimse(!). Bu soru onlara anlatmak istediğim olayı baştan sona özetliyordu. Hepsi durumu anlamış ve kafalarını öne eğmişlerdi. Sonuç, çok gariptir ki bizler bir problemin halledilmesi için ilk başvurduğumuz yöntem kaba kuvvet ve baskıdır.
Baskı konusunda da bir açılım yapmak gerekirse değişimden söz etmek doğru olacaktır. Bizler değişimin gerekli olduğunu düşünürüz ama değişimin kendimizde değilde, yakınlarımızda olması gerektiğine inanırız. Çünkü bizler mükemmelizdir. Yakınlarımız ise bizim mükemmelliğimize ulaşmaları için sürekli değişmelidirler. Durum böyle olunca ve bakış açısı bu denli sığ olunca iletişim yine tehlikededir. bu durumda, değişim bizim haricimizdeki herkes için geçerli bir kuralmış gibi gözüküyor. Kural böyle işleyince güçlünün güçsüze karşı hakimiyeti söz konusu oluyor. Böyle bir ortamda iletişimden söz etmek gayet zordur.
Gördüğünüz gibi bizler duygusal zekaya sahip olmadıkça doğru iletişim kurmakta zorlanacağız gibi gözüküyor.. İletişimden kastım, güzel konuşabilmek, değildir. Bana göre doğru iletişimin ilk şartı, karşı tarafı dinleyebilmektir. Kendinize bakın. En çok hangisini temsil ediyorsunuz. "Çok konuşan mı?" yoksa "Çok dinleyen mi?". Bir de dinleyen kısmını incelediğimizde şunu göreceğiz. Bazıları sizi dinlerken, aslında size vereceği cevapları düşünmektedir. Yani size konsantre değildir. Onun asıl amacı savunmaya hazırlanmaktır. Aslında sizin ne anlattığınızın bir önemi yoktur. O asıl kendisine söz sırası geldiğinde, ne cevap vermesi gerektiğini düşünür. Beynini sürekli bu düşüncelerle yorduğundan sizin konuşmalarınız içinde geçen ayrıntı ve satır aralarını yakalayamazlar. Dolayısıyla sizi gerçek manasıyla anlamamış olurlar. Bu durum sizi gerçekten çok sıkabilir. Siz ne anlatıyorsunuzdur, o ise ne cevap veriyordur. Ne kadar zor bir iletişim tarzı değil mi? Gördüğünüz gibi dinlemekte bazen gerçekten doğru olmuyor.
Güzel dinlemek derken, Etkin Dinlemekten bahsediyordum. Karşı taraftan gelen her cümleyi bağımsız ve tarafsızca dinlemek. Empati yeteneğinizi kullanarak dinlemek. Ne anlatmak istediğini anlamaya çalışarak dinlemek. En önemlisi ise sonuna kadar dinlemek. Bazen kişiler size bir konu hakkında konuşurken, başlarda biraz sitemkar, ortalarda umut, sonlarda ise sevgi sözcüklerini kullanırlar. Siz daha konunun başında, karşınızdaki kişinin sitemkar sözlerine takılıp, gerisini dinlemezseniz veya dinler gibi gözükürseniz, sonunda size anlatacağı asıl meseleyi kaçırmış olursunuz. Dinlerken kesinlikle aceleci davranmayın. Önyargılarınızı bir kanera bırakın ve eleştirilere açık bir vaziyette insanları dinleyin. Bu sizi kişisel gelişimde önemli safhalara yükseltir. Etkin dinleme konusunu başka bir zaman daha geniş olarak ele alacağımdan şimdilik burada bu yazıya noktayı koymak istiyorum. İletişim bir sanattır ve bu sanatı en güzel şekilde icra edebilmeniz dileğimle.
Kaynakça: http://www.halilozgen.com/index.php/yazilarim/kisisel-gelisim-yazilarim/item/10-iletisim_problemleri
Şimdi sizinle duygusal zekanın eksikliğinden doğabilecek örneklerden bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum.
Bir adam, mağazaya alışveriş yapmak için girer ve tezgahtar kıza "Rica etsem şu ürüne bakabilir miyim?" der ve daha sonra da "Kusura bakmayın bir de şuna bakabilir miyim?" der. En son olarakta "Sizi yoruyorum ama bir de şuna bakmak istiyorum" diyerek o ürünü de inceler. Daha sonra istediğini bulamayınca "İyi günler" diyerek mağazadan ayrılır. Bu adamın, tezgahtar kızla iletişimi gayet kibar, saygılı ve başarılıdır. Aynı adam eve geldiğinde ve kapıyı çaldığında, kapının biraz geç açılması karşısında öfkeden kudurup "Neden kapıyı geç açıyorsunuz, ulan?" diye bağırabilir ve içeride ağlayan çocukları görünce hanımına kızıp, "Sustur ulan bu veletleri" diye kabaca bir hitapta bulunabilir. Acaba az önce kapıdan giren kişi gerçekten o magazada alışveriş yapan adam mıydı? Nasıl bu denli büyük bir değişime uğramıştı? Hayatta önem verdiği kişileri sıralamaya kalktığında belki de bir daha hiç görmeyeceği tezgahtar kız ailesindeki, hanımından ve çocuklarından nasıl daha büyük bir öneme sahip olabilirdi? Aslına bakarsanız tezgahtar kızı bir daha hiç görmeyecekti ama ailesi ile birlikte bir ömür birlikte olacaktı. Biz iletişimlerde önceliğimizi kime vermemiz gerektiği konusunda biraz daha düşünmemiz gerekiyor.
Bir gün seminerde, insanlara birbirleri ile ikişerli gruplar hakinde eşleşmelerini söyledim. Herkes yanındaki kişi ile eşleşti. Bu eşlerden birinin elini yumruk yapmasını, diğerinin ise bu yumruğu açması gerektiğini anlattım. Süre bir dakikaydı. Bu süre başladığında ortalıkta gürültüler koptu. Eşlerinin elini açmak için tüm gücünü kullanan insanlar ve karşılarında o eli açmama pahasına direnen ve karşı koyan insanlar. Süre bittiğinde sordum. Kaç kişi eşinin elini açtı? Ancak bir kaç kişi bunu başarabilmişti. Gururla ellerini kaldırdılar. İşte tam bu noktada bu yapılan deneyin, ne manaya geldiğini merak edercesine benden bir açıklama bekleyen insanların gözlerine gülümsedim ve şu soruyu sordum. "Peki, kaç kişi eşine dönerek, rica etsem benim için elinizi açar mısınız?" diyerek elini açtırdı. Hiç kimse(!). Bu soru onlara anlatmak istediğim olayı baştan sona özetliyordu. Hepsi durumu anlamış ve kafalarını öne eğmişlerdi. Sonuç, çok gariptir ki bizler bir problemin halledilmesi için ilk başvurduğumuz yöntem kaba kuvvet ve baskıdır.
Baskı konusunda da bir açılım yapmak gerekirse değişimden söz etmek doğru olacaktır. Bizler değişimin gerekli olduğunu düşünürüz ama değişimin kendimizde değilde, yakınlarımızda olması gerektiğine inanırız. Çünkü bizler mükemmelizdir. Yakınlarımız ise bizim mükemmelliğimize ulaşmaları için sürekli değişmelidirler. Durum böyle olunca ve bakış açısı bu denli sığ olunca iletişim yine tehlikededir. bu durumda, değişim bizim haricimizdeki herkes için geçerli bir kuralmış gibi gözüküyor. Kural böyle işleyince güçlünün güçsüze karşı hakimiyeti söz konusu oluyor. Böyle bir ortamda iletişimden söz etmek gayet zordur.
Gördüğünüz gibi bizler duygusal zekaya sahip olmadıkça doğru iletişim kurmakta zorlanacağız gibi gözüküyor.. İletişimden kastım, güzel konuşabilmek, değildir. Bana göre doğru iletişimin ilk şartı, karşı tarafı dinleyebilmektir. Kendinize bakın. En çok hangisini temsil ediyorsunuz. "Çok konuşan mı?" yoksa "Çok dinleyen mi?". Bir de dinleyen kısmını incelediğimizde şunu göreceğiz. Bazıları sizi dinlerken, aslında size vereceği cevapları düşünmektedir. Yani size konsantre değildir. Onun asıl amacı savunmaya hazırlanmaktır. Aslında sizin ne anlattığınızın bir önemi yoktur. O asıl kendisine söz sırası geldiğinde, ne cevap vermesi gerektiğini düşünür. Beynini sürekli bu düşüncelerle yorduğundan sizin konuşmalarınız içinde geçen ayrıntı ve satır aralarını yakalayamazlar. Dolayısıyla sizi gerçek manasıyla anlamamış olurlar. Bu durum sizi gerçekten çok sıkabilir. Siz ne anlatıyorsunuzdur, o ise ne cevap veriyordur. Ne kadar zor bir iletişim tarzı değil mi? Gördüğünüz gibi dinlemekte bazen gerçekten doğru olmuyor.
Güzel dinlemek derken, Etkin Dinlemekten bahsediyordum. Karşı taraftan gelen her cümleyi bağımsız ve tarafsızca dinlemek. Empati yeteneğinizi kullanarak dinlemek. Ne anlatmak istediğini anlamaya çalışarak dinlemek. En önemlisi ise sonuna kadar dinlemek. Bazen kişiler size bir konu hakkında konuşurken, başlarda biraz sitemkar, ortalarda umut, sonlarda ise sevgi sözcüklerini kullanırlar. Siz daha konunun başında, karşınızdaki kişinin sitemkar sözlerine takılıp, gerisini dinlemezseniz veya dinler gibi gözükürseniz, sonunda size anlatacağı asıl meseleyi kaçırmış olursunuz. Dinlerken kesinlikle aceleci davranmayın. Önyargılarınızı bir kanera bırakın ve eleştirilere açık bir vaziyette insanları dinleyin. Bu sizi kişisel gelişimde önemli safhalara yükseltir. Etkin dinleme konusunu başka bir zaman daha geniş olarak ele alacağımdan şimdilik burada bu yazıya noktayı koymak istiyorum. İletişim bir sanattır ve bu sanatı en güzel şekilde icra edebilmeniz dileğimle.
Kaynakça: http://www.halilozgen.com/index.php/yazilarim/kisisel-gelisim-yazilarim/item/10-iletisim_problemleri